19 Aralık 2010 Pazar

Yüzde Kaç Futbol?


Geçtiğimiz sezonlarda, spor programlarında İstanbul takımlarına saatler ayrılırken Trabzonspor birkaç dakikayla geçiliyordu, ve buna verebilecek çok da bir itirazım yoktu. Ama şimdi, bugünkü Konyaspor - Galatasaray maçının ardından Ntvspor'da televizyon kanallarının en iyi futbol programı "%100 Futbol" var. Ligin tartışmasız en kötü futbolunu oynayan iki takımın maç analizi yapılıyor. Biri küme düşme potasında ve büyük ihtimalle düşecek, diğeri ise sadece adı ve formasıyla bu yıl düşmekten kurtaracak...

Galatasaray bu sezonki haline rağmen Türkiye'nin en büyük kulüplerinden biridir şüphesiz ancak berbat geçen sezonunda, artık hiçbir hedefi kalmadığı şu lig pozisyonunda bile onun için özel maç analizi yapılırken, Trabzonspor ve Bursaspor'un es geçilmesinin sebebi nedir?

Maksat "futbol" konuşmak mı? Yoksa İstanbul takımlarının kanalı olmanın gereğini yerine getirmek mi?

Sahi, yüzde kaç futbolsun sen "%100 Futbol"?

18 Aralık 2010 Cumartesi

İlk Yarının Ardından


















Dünkü Karabük maçıyla artık ilk yarının sonuna gelmiş olduk. Glowacki ve Teofilo'nun yanında kart cezalıları Serkan ve Colman, ayrıca hastalanan kızı için ülkesine dönmek zorunda kalan Jaja'nın yokluğunda son 10 dakikada 3 golle geldi 3 puan. Maça yine ilk dakikadan hızlı başlamıştık ancak arkasından yine Avni Aker sendromuna bürüneverdi takım. Karabük ölümüne savunma yapıyordu ancak 12 gollü Emenike üzerine kurulmuş çok güçlü bir karşı atak silahları da vardı ve zaman zaman da etkili olabildiler. 35. dakikada Giray'ın istemdışı müdahalesiyle Emenike'nin talihsiz şekilde sakatlanıp dışarı çıkması maçın kırılma noktalarından biriydi. Bu dakikadan sonra Karabükspor daha çok geriye yaslandı ve hızlı hücumlarla çıkamaz hale geldi.

Emenike'nin çıkmasıyla daha çok geri yaslanan Karabük'e karşı Şenol Hoca Yattara/Ceyhun değişikliğini uyguladı. Takım özellikle 60. dakikanın ardından maçın mutlak hakimi pozisyonuna yükseldi. Engin'in pasında Yattara'nın çok net karşı karşıya kaldığı pozisyon gol olsa belki maç çok öncesinden bitebilirdi, ancak olmadı. Dakikalar geçiyordu ancak gol gelmiyordu. Geçen haftaki Belediye maçındaki gibi umutsuzluğa kapılmak üzereydim, zira 75'ten sonra bulduğumuz çok net 3 pozisyonda Hırvat kaleci gol şansı vermedi, akıllar 2 sezon öncesinin Konya maçına, Trabzonlu kaleci Oğuzhan'ın mucizevi maçına gitti... Dakikalar 83'ü gösterirken, bugün Serkan Balcı'nın yerine oynayan Mustafa Yumlu'nun sağdan yaptığı ortaya iki Karabüklünün art arda kafa vuruşlarıyla langırtvari bir golle öne geçmeyi başardık! Ardı da zaten çorap söküğü gibi geldi, Engin ve Burak'ın golleriyle maç 3-0 sona erdi.

Bu maçla birlikte ilk yarının da sonuna geldik. 17 maçın sadece 4'ünde puan kaybı yaparak olası 51 puanın 42'sini topladık ve en yakın rakibimiz Bursaspor'un 5 puan önünde konumlandık. En yakın İstanbul takımı Fenerbahçe'nin de en az 9 puan önünde olduğumuzu düşünürsek çok avantajlı bir yerdeyiz ikinci yarı öncesi. Avantajımız sadece puan olarak önde olmamız değil, aynı zamanda yönetim, teknik direktör, takım, taraftar durumundan da önde olmamız. Herkeste bir kenetlenme ve bir birliktelik havası hakim, Sadri Şener kongreye diğer adayların çekilmesi sonucu tek aday olarak girdi. Bugünkü konuşmasına eleştirileri Mayıs sonrasına saklayalım, şimdi birlikteliğe ihitiyaç var dedi. Ve evet bin bir çeşit farklı görüşte insanın ortak paydası Trabzonspor'da bugün herkes tek ses, tek vücut halinde geleceğe umutla bakabiliyor. Trabzonspor tarihinde uzun bir süredir görülmemiş bir tablo bu...

Takımın kadrosunda şu an görünen en büyük eksiklik Umut Bulut'un alternatifsizliği. Allah göstermesin bir sakatlık veya cezalı duruma düşme durumunda forvete koyabileceğimiz tek isim Burak Yılmaz olacak ve bu da kanat rotasyonumuzu ciddi şekilde etkileyecek. Artı, Umut Bulut'un özellikle iç saha maçlarında bazen yetersiz kaldığı yerler oluyor. İkinci yarıda çok zor iç saha maçları oynayacağız, her gelen takım kapanacak ve bu kilidi çözebilecek pas oyununa uygun bir santrafor, Trabzonspor için şampiyonluğun anahtarı olabilir. Sadri Şener de santrafor alacağımızı belirtti. Ortada dolaşan birkaç isim var ancak henüz netleşmiş birisi yok. Umarım yakın zamanda bu konudu güzel gelişmeler olur. Bunun dışında Selçuk İnan... Sözleşmesi bu sezon sonu sona eriyor. Yeni sözleşme görüşmesini ilk yarının ardından yapacağını belirtmişti Selçuk, ilk tercihinin Trabzonspor olduğunu da ekleyerek. 2 sezon önce, yani ilk sezonunda takımda taraftardan da sebep sıkıntılı günler yaşadı. Islıklandı. Ancak şu an takımın beyni, herşeyi. Selçuk'la kesinlikle sözleşme imzalanması gerekiyor. Bunun dışında Colman... Colman-Selçuk ortasahası Türkiye'nin tartışmasız en iyisi. Şimdiye kadar ortasahayı Selçuk'suz görmedik ancak Colman olmadığında onun yerine Ceyhun olduğunda takımın ileriye çok iyi çıkamadığını gördük Karabükspor maçında. Şüphesiz bunda Jaja'nın olmaması da etkendir ancak bir ortasaha transferi de düşünülebilir. Ama bu çok da öncelikli bir eksiklik değil zira Şenol Hoca Engin'i de oynatabiliyor o mevkiide. Merak edilen konulardan biri de Serkan Balcı'nın yokluğunda takımın ne yapacağı idi. Asıl yedeği Tayfun Cora, ancak onun da sakatlıktan henüz tam anlamıyla çıkamadığından oynayan Mustafa Yumlu bazı tercih hataları eleştirilebilir olmasına rağmen çok da fazla göze batmadı. Ağır olması dezavantajı ancak takım oyunu oynadığımız için bir şekilde giderilebiliyor bu durum. Manchester United'ta O'Shea'in oynayabilmesi gibi...

Umarım takım bu arayı en iyi şekilde geçirip, ikinci yarıya yine "Fırtına" gibi başlayabilecek enerjiyi depolar bünyesinde.. İkinci yarının ikinci haftası, henüz 6 hafta olmasına rağmen çok mühim bir maça çıkacağız. Bizim için çok fazla birşey ifade etmiyor olsa da Fenerbahçe'ye bir "Var mısın Yok musun" teklifi olacak bu maç. Alınacak bir galibiyet "Yokum" demek zorunda bırakacak Kanarya'yı ve bizi bir anlamda yalnız bırakacak zirvede... Neyse, daha çok var oralara. Şimdi belki biraz da açık ara lider bitirilen bir devre arasının keyfini sürmek gerek, ama işte ne yapalım olamıyoruz sakin!..

Yarısı gitti, yarısı kaldı.
Kaldı 17!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Hayde Gidelum Hayde!


















Hayde Gidelum Hayde!

Av Mevsimi filminde Cem Yılmaz'ın hayat verdiği şarkı Trabzonspor aşkıyla Olimpiyata akın eden taraftarın da ortak sloganı olmuştu.

Trafiğe yakalanmayalım diye maça 3 saat kala stadyum etrafında olmuştuk. İçeri girenler de vardı ancak çoğunluk dışarda kolbastı-horon oynuyor, zaman geçiriyor, slogan atıyor, yemeğini yiyordu. Olimpiyat Stadı'nın konumunu da göz önüne alırsak yayla şenliklerinden farksızdı dışardaki görünüm.

Maça 2 saat kala tribündeki yerimizi aldık: Ben, Mehmetcan, Bilal ve Tahsin Abi... Bilal'e değinmeden geçmek olmaz... Arkadaş Rizeli, Galatasaraylı, Trabzonspor formalı; bizi arkasında "Tek Yıldız Fenerbahçe" yazılı arabasıyla stada götürüyor (Allah'tan kimse farketmemiş o yazıyı) ve maç sonunda da sesi hepimizden daha kısık bir halde staddan çıkıyor :)

Maçın başlamasına az bir süre kala artık karşı tribün dolmuştu, kale arkasında yer yer boşluklar olsa da, bizim taraftaki taraftarı da az buçuk hesaplayarak 50,000 üzerinde bir seyirci olduğunu tahmin ediyorduk ki televizyon da 60,000'e yakın bir taraftar kitlesinin olduğunu belirtmiş. O derecede bir soğukta, ulaşımın o denli sıkıntılı olan bir stadyuma o sayıda Trabzonsporlunun gelmesi hiç şüphesiz çok büyük bir anlam taşıyordu.

Takım da bu coşkunun hakkını vererek henüz 1. dakika biterken yapılan bir şok presin neticesinde skoru 1-0'a taşıyordu. İBB gibi dirençli ve kontraatağa çok iyi çıkan bir takıma karşı henüz ilk dakikadan öne geçmek çok büyük bir avantajdı. Ancak golden sonra her ne kadar üstün oynamaya devam etsek de bir türlü ikinci golü bulamadık. Kalemizde gördüğümüz birkaç tehlike de ortasahada özellikle Jaja'nın kaybettiği toplarla başlayan hızlı İBB ataklarıyla gerçekleşmişti. İBB bize kafa tutabilmek adına sertlik düzeyini arttırmaya başladı, biz de ısıran bir takımız ancak 1 dakikada 3 faul bile yapmalarına rağmen hakem gerekeni yapmadı, kartına müracaat etmeyi düşünmedi. Sertliğe prim tanıdı ve bu İBB'li futbolcuları daha da sert oynamak için cesaretlendirdi. Şenol Güneş bile artık dayanamayıp 4. hakemin yanında bitti arkası gelmeyen sert faullerin ardından. Artık, ilk yarı böyle bitecek diye düşündüğümüz anda yediğimiz gol durumu 1-1'e getirdi ve ilk yarı beraberlikle sonuçlandı.

İlk yarının kötüleri Jaja ve Yattara'ydı. Yattara geçtiğimiz Buca maçındaki görüntüsünden uzaktı, bunda hiç şüphesiz karşısında bu maçta Orhan Ak olmayışının da etkisi vardı ve ikinci yarıya Şenol Hoca Yattara yerine Engin'le başladı. Jaja da ilk yarıdaki silik oyunundan sıyrılamayınca çok geçmeden Alanzinho ile değiştirildi. İkinci yarı seyircinin de desteğiyle saldırıyorduk ancak bir türlü golü bulacak pozisyonlara giremiyorduk. İlk dakikada öne geçerek katı İBB anlayışından kurtulmuştuk ilk yarıda ancak ikinci yarıda işler hiç de iyi gitmiyordu. Bunun yanında İBB'nin çok güçlü bir kontraatak silahı vardı ve bu kontratak şanslarının birinde sağdan gelen ortaya yapılan vuruşta Onur mükemmel refleks gösterme belki de o seyirci önünde çok büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktık.

Dakikalar 70'i geçmişken, hakem Bülent Yıldırım şaşırtıcı bir kararla penaltı noktasını gösterdi. Pozisyonu eve gelince de izledim, herkes farklı yorumlarda bulunuyor ancak ben objektif olmak adına hep tersten düşünürüm bu tür pozisyonlarda... Ya bu penaltı aleyhimize çalınsaydı?? Kesinlikle isyan ederdim, isyan ederdik! Bu ucuz penaltıyla bir şekilde öne geçtik ve hemen birkaç dakika sonrasında soldan Alanzinho'nun ortasına Umut'un müthiş kafa vuruşuyla farkı 2'ye çıkardık ve Olimpiyat Stadı'nda 60,000 taraftar önünde çok ama çok önemli bir 3 puana ulaştık.

Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Kayserispor'un, Fenerbahçe'nin yenildiği haftayı galibiyetle bitirerek kredimize kredi kattık ve ilk yarının bitmesine bir hafta kala şampiyonluğun bir hayal olmadığına, erişilebilir olduğuna inanmaya başladık.

Haftaya Karabük'le oynayacağız. Puan tablosuna bakınca lig 6.'sı takım ve hiç şüphesiz kolay bir maç olmayacak. İnşallah evimizdeki bu maçı da alıp ilk yarıyı 42 puanla bitirecek ve ikinci yarıyı çok büyük umutlarla beklemeye koyulacağız...

Kaldı 18!

11 Aralık 2010 Cumartesi

İmparator


Muhabir - İmparator sesleri geldi tribünden?

Şenol Güneş - Yok, yok, yok.. Ben Şenol Güneş olarak bir taraftarım Trabzonspor'un. Aynı zamanda teknik sorumlusuyum. Başka birşeyim yok. Çok teşekkür ederim, sağolun.




4 Aralık 2010 Cumartesi

Konuk Yarışmacı Problemi

 

21 (Blackjack) filmini izleyenleriniz hatırlayacaktır ordaki olasılık sorusunu, izlemeyenleriniz veya tekrar izleyip hatırlamak isteyenleriniz yukardaki videodan filmdeki o sahneyi izleyebilirler.

Ben bu filmi Temmuz 2009'da izlemiştim. Hatırlıyorum, bu sahneyi en az 4-5 defa baştan almıştım ancak anlayamamıştım, daha doğrusu bana çok saçma gelmişti. Çünkü, bana göre tercihini değiştirmen sana fazladan bir %33.3 vermeyecek, tercihinde devam etsen veya değiştirsen elindeki şans yine %50 olacaktı. Bu soruyu yeni dönemde hocama sorarım artık diyerek bir kenara koymuş, filmi izlemeye devam etmiştim. Sonrasında da soruyu da filmi de unuttum.

Ta ki bugüne kadar. Bir arkadaşım bugün facebook'ta şu üstteki video'yu paylaşmış. İzleyince, hocama sormak fikrini düşünsem de bugün Cumartesi'ydi ve belki de şansımı internette aramalıydım. Marilyn vos Savant diye bir isimle karşılaştım. IQ testinde şu ana kadar en yüksek puanı alan ve bu problemi filmdeki yakışıklı arkadaşın yanıtladığı şekilde yanıtlayan kadın.

İlkten aldığı tepkiler şunun gibiymiş:

"Size önerim; bu tip bir soruya cevap vermeden önce standart bir olasılık kitabı alıp biraz çalışmanız."
- Charles Reid, Ph.D. - University of Florida

Anlaşılan bu durumu garip karşılayan tek kişi değildim, akademisyenler bile bu tip bir çözümü kabul etmiyorlardı. Ancak bu tepkiler üzerine, Marilyn şu açıklamayı yapmış:
DOOR 1 1 DOOR 2 DOOR 3 RESULT
GAME 1 AUTO GOAT GOAT Switch and you lose.
GAME 2 GOAT AUTO GOAT Switch and you win.
GAME 3 GOAT GOAT AUTO Switch and you win.

GAME 4 AUTO GOAT GOAT Stay and you win.
GAME 5 GOAT AUTO GOAT Stay and you lose.
GAME 6 GOAT GOAT AUTO Stay and you lose.

Söylediği şuydu: "1 numarayı seçtiğimizi düşünelim.. Şansımız %33'tür. Ancak sunucu bize bir iyilik yapıp 2 veya 3'ün arkasında ödül olmadığını söylediğinde bu şu demektir: ödül 1'in arkasında değil ve 2 veya 3'ün arkasındaysa değiştirdiğimiz takdirde kazanan biz oluruz. Ama eğer tercihimizi değiştirmezsek ödülü sadece ve sadece eğer 1 numaralı kapı arkasındaysa kazanabiliriz. Yani bu durumda, tercihimizi değiştirmemiz durumunda şansımız %66.66 oluyor." Üstteki tabloda da açıklamasını yapmış bu durumun. Ayrıca benim gibi %50 olacağını düşünenler için ise şunu söylemiş: "Sunucu bize 2 veya 3 numaralı kapının ardında ödül olmadığını söylediği anda ancak bir UFO gelse ve içinden bir uzaylı çıksa, yarışmanın başında olmadığı ve sunucunun yardımından yararlanamadığı için onun için şanslar %50-%50'dir." Ve şu şekilde de bitirmiş: "Kendi aranızda bu oyunu defalarca deneyin ve not edin, sonunda tercihinizi değiştirdiğinizde değiştirmediklerinize göre daha fazla kazandığınızı göreceksiniz."

Bunun ardından gelen tepkiler ise şu şekilde:

"Gerçekten de haklısınız, bu problemle arkadaşlarım da uğraşmıştı ve onların çoğu, başta da ben, sizi haksız bulmuştuk!"
-Seth Kalson, Ph.D. - Massachusetts Institute of Technology

Bu problemi araştırırken şuna da rastladım ve kavramamda daha da bir yardımcı oldu bu çözümü: 3 değil de 100 tane kapı olduğunu düşünelim, ve sizden birini seçmeniz istense... Seçtikten sonra da geri kalan 98 kapının ardının boş olduğu belirtilse ve geriye iki kapı kalsa, tercihinizi değiştirmez miydiniz?

Evet! Değiştirirdik!

http://www.marilynvossavant.com/articles/gameshow.html

Trabzonspor 2-0 Bucaspor


Eve girdiğimde saat 20:05'ti, Üsküdar İskelesi'nden eve 6 dakikada koşmuştum, hiç üzerimi değiştirmeden terimi dahi silmeden koltuğa oturdum ki "Gol" oldu!

1-0'ın sonrasında sanki maç 0-0'mış gibi Bucaspor geride bekledi, amaçları ortasahamızdan kapacakları toplarla hızlı çıkmak olacaktı, bu şansları yakaladılar da ancak ileri uç elemanlarının beceriksizlikleri had safhada olduğundan çok büyük tehlikeler yaratamadılar. Biz ise, 2. gol için coşkulu saldıramıyorduk ancak bunda Bucaspor'un savunmasının bizi merkezden durdurmaya odaklı olmasının da payı vardı hiç şüphesiz. (Zaten golü de Yattara'nın getirip Umut'a ortaladığı pozisyonda bulduk) Alanzinho asla bir kanat oyuncusu değil, geriye Yattara kalıyor bu durumda, ancak Yattara Bucaspor solunu felç etmesine rağmen çizgiye indikten sonra çok iyi tercihler kullanmamasından oyun iyice kilitli bir şekilde devam etti.

İkinci yarı başlarkenki Engin/Alanzinho ve sonraki dakikalardaki Ceyhun/Yattara değişiklikleri de pek birşey değiştiremedi. İlerleyen dakikalarda artık Yattara da yoktu ve Bucaspor daha da bir merkez savunması yaparak gol pozisyonu bulmamıza engel olmaya çalıştı. Sağdan Serkan'ın klasik çıkışları bu maçta da  etkili olsa da sonuç getirmedi. Maçın artık tıkandığı bir noktada Cüneyt Çakır'ın verdiği tartışmalı penaltı kararı ile galibiyetimiz tescillenmiş oldu. Bence penaltı hatalı bir karardı ancak zaten 1-0 önde olduğumuz bir maçta, hele ki rakibin sanki sabaha kadar oynasak bir türlü gol atamayacak futboluyla maçın sonucuna çok da fazla bir etki ettiğine düşünmüyorum. Sadece averajlara etkimiştir...

Sonuç olarak, seyir zevki yüksek olan bir maç değildi, Trabzonsporlu olmayan izleyicileri de sıkmıştır maç ama bu maçtan 3 puanla ayrılmaktı en önemlisi, ve biz de bunu başardık!

Haftaya takım İstanbul'a geliyor... İBB Spor Kulübü maç biletlerine Fenerbahçe maçına oranla %100 ila %200 arasında zam getirdi. Anlaşılan birileri o maçta çok fazla Trabzonsporlu olmasını istemiyor ancak Cuma olmasına rağmen henüz ilk günden 13,000 bilet satılmış! Almanya'dan özel uçaklar kalkacakmış, herkes bu maç için İstanbul'a akacak ve inşallah o maçta Süper Lig taraftar rekoru kırılacak! Ve inşallah takımımız öyle bir atmosfer altında galibiyet serisine sürdürüp, ligin sonuna doğru emin adımlarla yürümeye devam edecek...

Kaldı 19!

2 Aralık 2010 Perşembe

Bizden Biri: Mesut Özil

"...Evet, tüm Recep İvedik filmlerini izledim. Bir de Kutsal Damacana'yı çok sevdim... Tarkan, İsmail Y.K., İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur ve Mustafa Sandal'ı dinliyorum. Hatta arabamda tüm isimlerin karışık CD'leri var..."

Röportajın tamamı için: http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/16427429.asp?gid=362