9 Mayıs 2011 Pazartesi

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir

Müsabakaya bir hafta kala transfer haberleri çiziliyor, Emenike Fener'le imzalamış deniliyor, yetmiyor sonra Emenike'nin yaşı büyükmüş deniyor, o da yetmiyor, eğer büyükse Bank Asya'da nasıl oynamış deniyor, DNA testi isteniyor ve neticesinde Emenike'nin Fenerbahçe'ye karşı oynamasına mani olunuyor..
***
Köyünde, üzerinde çok sevdiği Trabzonspor eşofmanıyla bir çocuk büyük bir aşkla bağlı olduğu Trabzonspor'unun maçının sonucunu öğrenmek için bekliyordu babasının kahveden dönüşünü. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan kaçarak eve doğru koşan babasını farketmesi çok zor olmuyordu. Büyük bir heyecanla odasından kapıya koşuyor ve henüz babası varmadan açıyordu kapıyı. Yendik mi? diye soruyordu nefessiz. Evet yendik diyordu babası, Fener de yendi.

Trabzonspor'unun yenmesi yetiyordu ona, umrunda bile değildi ne Fenerbahçe ne de şampiyonluk. Oleeey be diye koşuyordu annesine. Yine kazandık!

7 Mayıs 2011 Cumartesi

"Çılgın" Proje

Son birkaç aydır basında yazılıp çizilmekteydi Başbakan Erdoğan'ın ülkemiz için düşündüğü Çılgın Projeleri... Kendisi açıklayana kadar basında gözüken birkaç modelle dahi karşılaşmıştık. Ne olduğunu hala anlayamadığım, ne işe yarayacağını tam olarak çözemediğim ve gayet de çirkin bulduğum iki boğaz köprüsü arasındaki platform, "bi fikrim var" yarışmasına girse dereceye bile giremeyecek olan Boğaz köprüsü üzerinden teleferik, Dubai'den çakma Marmara'da yapay ada projesi vs, vs... Ancak Başbakan tarafından birşey henüz söylenmediği için ve bir Çılgın Proje beklentisi doğduğu için ben de umutlu bir şekilde "Çılgın" Proje'nin ne olduğunu beklemeye koyulmuştum. Kennedy'nin aya çıkma projesi gibi ülkenin ufkunu açacak "Çılgın" bir proje bekliyordum. Evet, Amerikalıların aya gerçekten çıkıp çıkmadıkları hala tartışmalıdır ancak bu hedefe ulaşma uğrunda Amerika teknolojisinde gözlenen ilerleme inkar edilemez sanırım. Evet, aya adım atmak bir Amerikan rüyasıydı, bir nevi onların Çılgın Projesi'ydi. Tamam, aya çıkmak veya ona benzer çapta birşey beklemiyordum belki ancak gerçekten "iyi" birşey beklemeye başlamıştım...

Neyseki beklentilerim daha da büyümeden "Çılgın" Proje'miz açıklandı. Karadeniz'le Marmara arasında kanal açılıp boğaz trafiği oradan idare edilecek, çıkan hafriyatla ise denize bir havaalanı ve bir de yapay ada kurulacaktı. Bu ikinci boğaz projesi, tarih derslerinde gördüğümüz kadarıyla Osmanlı döneminde de düşünülmüştü. Ancak Don ve Volga nehirlerini birleştirmek, Süveyş Kanalı'nı açmak gibi o dönemin diğer çılgın projeleri gibi gerçekleştirilememişti. Söylediğim gibi o dönemin çılgın projesi, asırlar sonra ısıtılarak önümüze "Çılgın" proje olarak konmuş ve yapacağız! denilmiştir. Çıkan hafriyatla ise Marmara'ya bir havaalanı ve bir de yapay ada. Projelerin getirisi götürüsünü, ülke için ne kadar gerekli olduğunu tartışmayacağım. Ancak sadece ve sadece bir hafriyat işi olan bu projeyi tutup da insanların önüne "Çılgın" diye koyarsanız, insanların değer yargılarında bir sapmaya sebep olursunuz. Geçen akşam televizyonda basketbol izliyorken, genelde futbol maçları anlatan spiker sürenin dolmasına yakın gelen 3'lük için "Muhteşem bir üçlük!!" demişti. Oysa ki üçlüğün muhteşemi, berbatı olmaz. Üçlük, üçlüktür. Aynen bu şekilde sadece büyük çapta bir hafriyat projesi olan bu projeyi "Çılgın" olarak nitelemek tuhaftır. Yapılamayacak bir proje değildir, sadece biraz büyük çaplı bir hafriyat olacaktır, biraz zaman alacaktır, biraz daha fazla kişi çalışacaktır... Mühendislik açısından dediğim gibi bir çılgınlığı yok. Bunun yanında bazı otoriteler özellikle de Marmara Denizi'ndeki ekosisteme zarar verebileceği görüşündeler bu çılgın projenin. Bunun sebebiyse boğazda çift taraflı akıntı varken (yüzeyde Karadeniz'den Marmara'ya, dipte Marmara'dan Karadeniz'e), bu çılgın kanalda tek taraflı akıntı olacağı. Umarım, bu iş için kollar sıvanıp kazmalar vurulmadan önce bu noktalara da bakılır. Yoksa bu proje gerçekten de "Çılgınlık" olabilir.

6 Mayıs 2011 Cuma

Bir New York Rüyası

Bir %100 Türk üretimi aracın New York'ta, "Geleceğin Taksisi" ihalesinde son üçe kalacağını rüyamda görsem hayrola derdim. Çünkü sağolsunlar, ülkemizin milyarderleri ülke için birşeyler üretmek yerine küresel devlerin acenteliğini yaptıkları için ülkemiz sanayisinin bütün dalları gibi otomotiv de gelişemedi bugüne kadar.

Basında Karsan'ın modelinin New Yorklular tarafından çok beğenildiği, hatta Hollywood'tan da bir film için teklif alındığını ancak ihale sürecinde olunduğu için reddetmek zorunda kalındığı yazılmıştı. Ürettikleri taksi gerçekten de heyecan vericiydi. Geniş iç hacmi, ve güzel dizaynıyla diğer adaylara göre öne çıkıyordu. Ancak rakipleri Nissan ve Ford'tu. Ve sonuç olarak Karsan bu güzel modeline rağmen ihaleyi kazanamadı. Gerekçe olarak da tabii ki üretim gereklerinin yerine getirilip getirelemeyeceği hakkındaki şüpheler gösterildi. Ford ve Nissan gibi dünya devi ve yüksek güvenilirliğe sahip şirketlerin yanında Karsan da neydi? Benzer şey futbolda da var. Mesela, Mesut Özil Almanya yerine Türkiye'yi seçmiş olsaydı şu an Real Madrid yerine muhtemelen hala Werder Bremen'de, en iyi ihtimalle Bayern Munich'te olurdu. Ancak yine de herşeye rağmen, Karsan'ın sunmuş olduğu bu aracın ülke otomotiv sanayisinin ufkunu açacağına inanıyorum. Zaten şirket yetkilileri New York'u kaybettiklerini ancak dünyanın diğer metropollerinde bulunmak istediklerini belirttiler. Ne diyelim, inşallah bu rüya gerçek olur. Yoksa, ihracatımızın gözbebeği diye övündüğümüz Ford Connect'lerin, Türkiye yerine bundan sonra Romanya'da üretilecek olması gibi kararlara iç çekeceğiz bol bol!

Gafların Efendisi


"...Ali Sami Yen'de kiracılık yükümlülüklerini yerine getiremeyen Galatasaray yönetimi ve aynı şekilde bu arazide de karşı şartlarını yerine getiremeyen yönetim, hem Ali Sami Yen hem de..."
- TT Arena Açılışından

"Torunlarıma daha çok zaman ayırmak için milletvekili olmak istiyorum"
- Eski TOKİ  Başkanı, Yeni Milletvekili Adayı

"...Zaten Trabzonluların neredeyse yüzde doksanı ikinci takım olarak Galatasaray'ı tutar."
- Hangi takımlı olduğuna yanıt verirken

Yükselen yuhalamalardan dolayı, ilk cümlesinde üç noktayla birlikte ne söylemeye devam ettiğini tam anlayamadım. Ki bu yuhalamalar ülke gündemini yoğun bir şekilde işgal etmişti o zamanlar. Başta başbakan olmak üzere devlet erkanı bu yuhalamalar üzerine açılışı terketti. Galatasaray eski başkanı Adnan Polat stadyum yapımında kendini borçlu hissettiği devlet erkanına özür niyetiyle "Açılışa gölge düşürenler stadyuma alınmayacak" dedi. Başbakan, hemen ertesi gün parti gündeminde bu olaydan ve kendisine yapılan "nankörlük"ten yakındı. Hemen hemen herkes de bunu onayladı. Hatta daha da ileri gidip bütün o olanların bir komplo olduğunu iddia edenler de çıktı. Ancak kimse çıkıp da Galatasaraylıların düğün gününde söylenmeyecek laflar etmeye kalkışıp protesto fitilini yakan Erdoğan Bayraktar birşey söylemedi, söyleyemedi.

Eski TOKİ Başkanı yakın zamanda milletvekili adaylığı hakkında yaptığı ilginç yorumuyla birlikte yeniden kısa bir süreliğine gündem olmayı başardı. TOKİ işleri beni yordu, meclise yan gelip yatmaya gidiyorum dedi kısaca. Tamam, mecliste telefonlarla okey oynarken oylamaya kalkan yanlış elleri, aman başbakan geliyor diye doldurulan meclis salonlarını biliyoruz. Hatta belki de bu sebepten Erdoğan Bayraktar'a "dürüst" yakıştırması yapanlar da oldu. Haklıdırlar da, ancak özellikle benim gibi Trabzonlu olanların karşısında daha ciddi bir tehlike var, o da bu herif Trabzon'dan milletvekili adayı! Hem de Trabzon'dan 6 vekilden 4'ünü toplayacağı öngörülen AKP'den 2. sırada! Yani, bu adam mecliste Trabzon'u temsil edecek...

Ve gelelim en güncel gafına. Birkaç ay öncesine kadar Galatasaraylı olduğunu söyleyen bu adam, Trabzon'dan milletvekili adayı olunca bir anda Trabzonsporlu oluverdi. Tamam, aklı başına gelmiştir, hayırseverin biri gitmiş format atmıştır da bir Trabzonlunun olması gerektiği gibi Trabzonsporlu olmuştur diyeceğim ancak kendisine yöneltilen hangi takımlısınız sorusuna Trabzonsporluyum, ancak ikinci takımım Galatasaray'dır demiş, hızını kesemeyerek yukarıdaki açıklamayı da yapmıştır. Açıklamanın kendisi zaten gerizekalıca ve gerçeklerle yakından uzaktan ilgisi bulunmamakta, ancak gidip bunu Trabzon gibi bir yerde hele hele şampiyonluk yarışının verildiği ve gerilimin haftadan haftaya yükseldiği bir yerde söylemenin kelime olarak bir karşılığı bile yok! Hele bir de başbakanın Fenerbahçelilik damarı kabarmış ve 2004'teki gibi Trabzonluların canını sıkmaya başlamışken... Bir de bazıları çıkıp utanmadan Başbakanımız bize stadyum yapıyor, bu stadyumun yapılmasında büyük etkisi olan eski TOKİ Başkanı'nı Trabzon'dan seçip onurlandırmalıyız diyor. Sanki o yapılacağından bile şüphe duyduğum stadyumu babalarının hayrına yapıyorlarmış gibi. Başta Rize ve Kasımpaşa olmak üzere pek çok yerde stadyum inşa edildi bu dönemde. Trabzon gibi 7'den 70'e futbolun konuşulduğu, ülkenin yegane futbol kentinde stadyum yapılacaksa, bu devlet lutfettiği için değil, Trabzon bunu sonuna kadar hakettiği içindir. Şimdilik 12 Haziran'da hangi partiye oy vereceğimi bilmiyorum, zaten Trabzon'da değil İstanbul'da oy kullanacağım ancak umarım Trabzon'da oy kullanacak olanlar 2004 Yerel Seçimleri'ndeki gibi parti için değil de aday için oy kullanır ve şu adam Trabzon'dan milletvekili seçilemez.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Tadı Damağımda

Televizyonda saatini bilmediğim ancak normal saatinde veya tekrarı yayınlanırken odaklanıp kaldığım nadir programlardan biridir Vedat Milor ile Tadı Damağımda. Geçen yıl, Trabzon'a gittiğini haber alınca o bölümleri internetten bulup izlemiştim. Gittiği yerlerden gitmediğim tek yer ise Sürmene'deki Bozo Pide'ydi. Biz sadece "pide" deriz ancak yaygın kullanımıyla "karadeniz pidesi"'ni zaten Akçaabat'taki güzel peynirli ve kıymalılardan biliyordum. Özellikle peynirliler çok güzel olur. Yörenin güzel peyniri, kıtır hamur ve eşsiz tereyağı muhteşem bir lezzet patlaması yaşatır damaklara. İstanbul'da yaşadığım süre içerisinde de çeşitli "karadeniz pidesi" yaptığını iddia eden yerlerde yemiş, ancak aradığım tadı hiçbirinde bulamamıştım.

Bahar Tatili için Trabzon'a geldiğimde Sürmene ve Bozo Pide aklıma gelmişti ve önerimi babam gibi güzel mezgit buğulama için Giresun'a gitmeyi göze alabilen birine açtığım için hemen kabul görmüştü. Ben, babam, eniştem ve kuzenim pide için Sürmene'nin yolunu tuttuk. Yol sormayı hiç ama hiç sevmeyen, tatile giderken hiç bilmediğim yerler için arabada önüme harita açtığımda kızan babam, bu ilginç huyunu Sürmene'de de takındı. Hiç de küçük olmayan Sürmene'nin caddelerinde arabayla Bozo Pide'nin izlerini bulmaya koyulduk. İki tur attıktan sonra sonunda eniştem babamı birine sormak için ikna edebildi. Birine sormadan saatlerce bulamayacağımız bir yerde, bir ara sokaktaymış bu meşhur yer. Girdiğimizde önümüzde peynirli ve kıymalının yanısıra İstanbul'dan ve programdan aşina olduğum ancak Akçaabat'ta ve Trabzon'da hiç rastlamadığım "kavurmalı" pide seçeneği de vardı. Vedat Milor'un en çok beğendiği kavurmalı pide olduğundan, ben kavurmalı ve yumurtalı istedim, babam da bana uydu. Ancak kuzenimle eniştem muhafazakar davranıp peynirli istediler. Lakin buranın peynirlisi de Akçaabat'tan farklı, dikine bir şekilde değil, kıymalılarda olduğu gibi yuvarlaktı. Kavurmalı pideyi İstanbul'da tatmış, ne pidesini ne yağını ne de kavurmasını beğenmiştim. Çok çok kuruydu ve hamuru da kötüydü. Ancak Bozo Pide'deki kavurmalı pide seçimim çok güzel sonuçlanmıştı. Çok güzel bir kıvamda bırakılan pide içerisine kavurma ve tereyağı çok dengeli bir şekilde konmuş, ne aşırı yağdan dolayı lop, ne de tam tersi kuru olmuştu. Yumurtası da yerindeydi. Pideyle vazgeçilmezim çayla birlikte doya doya yedim, ve evet bu hayatımda yediğim en güzel pideydi. Zor beğenen babam da beğenmişti pideyi. Akçaabat'tan Sürmene'ye gittiğimiz 45 km. helal olmuştu artık bu pide uğruna. Kuzenim ve eniştem peynirlilerini beğenmiş, hatta Akçaabat'takinden güzel bulmuş, ancak tereyağının biraz fazla oluşundan şikayet etmişlerdi. Tatmadığım için birşey söyleyemeceğim, bir daha gitmek nasip olursa umarım tadabilirim..

Neyse notlarıma gelirsek, lezzete de fiyat/kaliteye de 5 yıldız veriyorum:)