30 Kasım 2010 Salı

El Cla5ic0


El Clasico...
La Liga'nın tek numarası.
Şampiyonun kim olacağını belirleyecek maçlardan ilki oynandı Nou Camp'ta.

Bu maçı izlemek isterdim ve niyetliydim de!
Belki NtvSpor şifreye girmez, girse bile Azeri kanallarının birinde izlerim diye düşünüyordum, en kötü ihtimalle internetten...
Ama hiçbiri de olmadı.
5-0'a rağmen keşke izleyebilseydim.
Maçın sadece özetini izleyebildim sonrasında.

Maçtan önce umutluydum. Real Madrid her ne kadar henüz Barcelona düzeyinde bir takım olamasa da başında Mourinho vardı. O Mourinho ki geçen sezon Inter'le Barcelona'yı elemişti, Real Madrid'le neler yapardı!

Ama bence Mourinho bir şeyde hata yaptı, o da geçen sezon evindeki 3-1'lik galibiyetin ardından Nou Camp'ta yaptığı akıl dolu savunmayla 1-0 kaybederek sonucunda tur atlarken üzerine yapıştırılan "savunmacı" etiketinden etkilenmiş olmasıydı. Oysa Mourinho Barcelona'ya karşı 0-1'den 3-1 yapabilmiş, Chelsea'yle de 15 dakikada 3-0'a getirebilmişti skoru. Mourinho birşeyden daha etkilenmişti. O da bu takımın başına getirilme sebebiydi... Pellegrini geçen sezon 96 puan toplayarak kulüp tarihinin puan rekorunu kırdı ama kovuldu! Çünkü Barcelona'ya iki maçta da kaybederek şampiyonluğu da kaybetmişti. Daha öncesinde Juande Ramos 6-2'lik utançtan, şu sıralar Beşiktaş'ın hocası Schuster ise henüz Barcelona deplasmanına çıkmadan "Barcelona'yı yenmemiz imkansız" sözlerinden dolayı kovulmuştu! Mourinho'nun takımın başına gelme sebebi şampiyon olmak, kupalar kaldırmak ama en önemlisi Barcelona'yı yenebilmekti!

Barcelona, Rijkaard'ın son döneminde tökezlese de 2006'dan bu yana altın çağını yaşıyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi takımı olarak gösteriliyor, ve bu tezi de Barcelona iskeletine oturulmuş son Avrupa ve son Dünya şampiyonu yenilmez armada İspanya destekliyordu. Buna karşılık Real Madrid "Los Galacticos" günlerini geride bırakmış, Barcelona'nın gölgesinde kalmış, Mourinho'nun gelişiyle yeniden "1 numara" olmayı amaçlıyan bir takım görüntüsündeydi.

Ben şahsen ne Barcelona'nın ne de İspanya'nın futbolundan zevk almam. Bitmek bilmeyen paslaşmalar, paslaşmalar ve paslaşmalar... En sonunda bir açık yakalayıp golü bulmak. Bu anlayışa karşı elde geçerli bir formül yok henüz. Tek yapılabilecek Hiddink'in Chelsea'si veya Mourinho'nun Inter'i gibi rakibin pas yollarını kapayıp, önce oynatmamayı düşünmek. Pas oyununun Barcelona'dan sonra dünyadaki en iyisi Arsenal bile 4'lendi Messi tarafından geçen yıl. Bundan dolayı bana kalırsa Mourinho'nun savunma önünde Khedira-Xabi Alonso-Mesut-DiMaria-Ronaldo-Benzema'yla çıkması intihardı! Elbet bir bildiği vardı üstadın ancak stoperlerinin de Pepe ve Carvalho olduğu göz önüne alındığında fark kaçınılmazdı, ve öyle de oldu.

DiMaria ya da Mesut'un yerine ortasahayı Diarra ile kuvvetlendirme yoluna gitseydi kazanma şansı daha çok olurdu, en azından hezimete uğramazdı...



Özetlerde ara ara Mourinho'yu da görme imkanım oldu. Onu hiç bu kadar çaresiz bir yüz ifadesiyle gördüğümü hatırlamıyorum. O dizilişle sahaya çıkarken, karşısındaki Barcelona'yı tabii ki benden, bizden ve hatta Guardiola'dan bile iyi biliyordu, bir planı vardı kesinlikle ama olmamıştı. Belki bir zayıf yönünü bulmuştu Barcelona futbolunun ve bunu bütün dünyaya gösterecekti alacağı galibiyetle. Dünyanın en iyi teknik adamı olduğu artık kimse tarafından sorgulanamayaktı bile!. Ama olmadı.. Tek bir şansı kaldı artık belki de, o da ne yapıp edip Santiago Bernabeu'da Barcelona'yı devirmek. Yoksa korkuyorum ki Real Madrid'ten kovulanlar listesine eklenecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder